
İlginçtir, insanlar söz oyunlarında, belagatlı konuşmalarda marifet göstermenin bir sanat olduğunu sanar, öylesine gizli, öylesine belirsiz laflar çarpar ki karşısındakine. Sanki kim daha belirsiz, daha iyi laf çarparsa bir yarışı kazanacakmış gibi rekabete girerler. Hatta bir üst seviyeye çıkıp, karşısındakini dinlemeye bile tenezzül etmeden, hayatı pahasına muhalefet yapmayı kıvanç nedeni olarak görenler bile ortaya çıkmıştır.
Peki ya bu sözde "sanat"ın gizli "ilmi"ni bilmeyenlere ne olur? Ben söyleyim, çok mutlu olurlar, hiç bilmezler başkalarının kötü düşüncelerini, çünkü bilenler bilir, bu ilmin sırrı karşısındakin yüzüne güneş misali gibi gülümseyip, diliyle en leziz kurabiyeler kadar tatlı görünen içi zehir dolu kelimeler savurmaktır. Kim daha etkili bir zehri daha iyi saklarsa o kazanır. Bu ilmin sırrını bilmeyenler de mutlulukla dolu sanki onu seven kişiler çokmuş yalanına inanarak, hoplaya zıplaya gezerler, gözleri kapalı onlara güvenirler.
Sonra aralarından bazı şanslılara ( veya şanssız mı denmeli, tayini size kalmış ) acıyan bir melek gelir gökyüzünden. Onlara kıyamaz o merhamet dolu melek, gerçeklerin küçücük bir parçasını, belki kendilerini savunmayı öğrenirler umuduyla, onlara açıklar dayanamayıp.
Sonra hiç kimseye güvenemeyen insan profili ortaya çıkar bu şanslı (!) kişilerde. Her şeyden şüphe eden, her lafın altına üç kere bakan, her adımda bir içsel çekişme yaşayan insancıklar. Sorsanız mutlu olduklarını bile söyleyeceklerdir.
Ama mutlular mıdır? Hayır.
Nerden mi biliyorum? Çünkü, sonunda bana acıyan gardiyan meleğim de bana bir işaret gönderdi, gerçeklerin küçücük bir kısmını da olsa gösteren bir işaret. Evet kendimi salak yerine konmuş hissettim, kendimi suçladım, kendimden nefret ettim. Ama kimbilir belki de Tanrı da bana acıdı ve yanlış düşündüğümü gösterecek bir kişiyi önüme koydu.
Şimdi mutlular mıdır? Evet.
Aslında bunun anlamı:
Bütün bu nefret ettiğim özellikler gerçekte beni ben yapan özellikler. Daha da önemlisi bir zayıflık değil bir erdem kategorisine konulması gereken özellikler. "Bu benim karanlığım değil, aksine ışığım." demem gereken özellikler.
Size sesleniyorum karanlıktan konuşanlar, ironik imaların gizli dehlizlerinde yaşayanlar! Bir gün canınız sıkılırsa, gerçeklerin gün ışığı kadar berrak olduğu, insanların içi ile dışını ayıran sınırların tatlı bir bahar meltemiyle kaybolduğu bahçelerime sizi de beklerim. Sakın ola yalanlarınızı, imalarınızı, muhalefetinizi beyhude zahmetlerle taşıyıp yorulmayınız. Saf, temiz insanların ışıkla yıkanmış bedenleri üzerinde sizin karanlık çamurlarınız leke bırakamaz çünkü.
Ben olduğum gibiyim, içi dışı bir, saf ve temizim. Beni böyle kabul edip sevenlere sevgim sonsuzdur, ancak yine de aflarını istirham ederim. Zira onları, karanlık kimliklerini ustalıkla saklayanlardan ayırt edebilecek ilim bana bahşedilmedi henüz. Altımda başka bir ben arayan karanlık insanlar, siz de lütfen kusuruma bakmayın, sizi de çok seviyorum lakin beraberinizde getirdiğiniz o meşum sanatı pek bilmiyorum, olur da zevkinize eşlik edemezsem sizinde affınızı istirham ederim.
Kalın sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder