6 Haziran 2009 Cumartesi

Siyanür Efsaneleri - Ariana'nın Yüzüğü

- 1 -
Ariana’nın Yüzüğü

Ariana elindeki safir yüzüğe dalgın dalgın bakıyordu. Bir gece rüyasında bir perinin ona bu yüzüğü verdiğini görmüştü ve sabah uyandığında parmağına takılı bulmuştu yüzüğü. Yüzüğü düşünmekten vazgeçip sarayın bahçesine inmeye karar verdi. Dışarıda ılık bir meltem esiyordu. Muntazam bir şekilde ekilmiş lalere takıldı gözleri. Sonra havuzun yanındaki taşa oturdu suya dalgın dalgın bakmaya başladı. Su her zamankinden mavi görünüyordu sanki.

Rüzgarla beraberinde gelen güzel kokular iç dünyasını daha da aydınlığa taşımıştı.Yüzük ile tanışmadan önce hiç bu kadar mutlu olmamıştı.Bu güzelliklerin yüzükten kaynaklanabileceği aklından geçmiyor değildi. Birden babası Sanchez seslendi " Kızım hadi gel kahvaltı hazır.". Ariana doğruca şatonun kahvaltı yapılan salonuna doğru ilerledi.Şato o kadar büyüktü ki Sabah öğle ve akşam yemekleri ayrı salonlarda yeniliyordu.Ariana sofraya geçti.O sırada sofrada babası Sanchez , Annesi Sydnee bulunuyordu. Ariana'nın babasının İspanyol Annesinin Fransız olması , kahvaltı sofrasının bir hayli geniş menüye sahip olmasının nedenlerinden biriydi. Bay Sanchez hizmetçiye seslendi “Biraz tuz getirir misin?”

Hizmetçi tuzu getirdi. Babası Sanchez kızı Ariana'nın yüzüne baktı ve, "Kızım bu gün daha mutlusun sanki, yüzünde çok hoş bir ifade var nedir bu mutluluğunun sebebi?" diye sordu Ariana'da bilmiyordu mutluluğunun nedenini. Babasına baktı sadece. Kahvaltısını bitirdi ve kalktı.O koca şatoda o koca odasına doğru yürümeye başladı.Yürürken aklından yüzlerce soru geçiyordu.İçinde fark edemediği bir merakı vardı. Odasına çıktığında rüyasını düşünmeye başladı ve mutluluğunun sebebinin aslında parmağındaki yüzük olduğunun farkına vardı. Başladı yüzüğün sırrını çözmek için düşünmeye. Düşünüyor, düşünüyor ama gene de bulamıyordu ve birden aklına geçen gece başından geçen olay geldi.

Yine son derece gerçekçi bir rüya görmüştü. Rüyasında sarayın bahçesindeki havuzun suyuyla oynuyordu ve birden sular safir mavisi bir renk alıp bir hortum gibi dönerek yükselmişti. Başladığı gibi aniden duruveren hortumla beraber havuza yağan sular durduğunda Ariana havuza düşmeyip havada asılı kalan bir nesnenin farkına varmıştı. Bu nesne ucunda çember şeklinde bir safir olan bir kolyeydi. Ariana bunu hatırladığında hızla odasından fırladı ve koridorun sonundaki bir diğer odaya doğru hızlı adımlarla yürüdü, ardından kapıdan içeri attı kendini. Ariana rüyadan sonra ellerinin arasında bulduğu kolyeyi içinde bulunduğu çalışma odasında çekmeceye bıraktığını hatırladı. Çekmeceye yöneldi tam bir iki adım attı ki ayağının bir şeye değdiğini fark etti kolye yerde tam orada duruyordu. Halbuki çekmeceye koyduğunu çok iyi hatırlıyordu. Kolyeyi eline aldı. Bir elinde yüzük diğerinde kolye, ikisinin sanki birbirini tamamlayan parçalar olduğunu düşündü...

Ariana kolyeyi eline aldı ve aklının ucunda beliren hayalde üçgen mavi bir tılsım gördü, bahçedeki mavi havuzdaydı. Apar topar bahçeye koştu ve havuzun yanına geldi, ne yapacağını biliyordu. Yüzüğün takılı olduğu eliyle kolyeyi öne doğru uzattı ve havuzun suları canlanmışçasına yükselti ve anafor gibi dönmeye başladı. Döndü, döndü, muazzam bir hızla dönerken su minik damlacıklar halinde havada uçuşuyordu ve Ariana üçgen tılsımı gördü.

Elini tılsıma doğru uzatırken yüzük de elinin etrafında görünmez bir kalkan oluşturdu onu sudan korumak için. Uzandı ve parmakları tılsıma dokundu... Muazzambir patlamayla sular etrafa saçıldı, dağıldı. Ariana patlamanın şiddetiyle yere düştü.

Kolye yüzük ve tılsım birleşmişti... Ariana onu boynuna taktı...

Etraf sessizleştiğinde Ariana ayağa kalktı ve gördü. Artık evinin bahçesinde değildi...

Artık devasa bir şatonun önündeydi...

Siyanür, sessiz notaların şatosu...

Büyük avludan sesler geliyordu, ve Ariana, şatodan gelen müzik seslerinin büyüsüne kapılmış bir şekilde şatoya doğru yürümeye başladı, şatonun kapısına vardığında kapıdaki hizmetkar: "Hoş geldiniz biz de sizi bekliyorduk" diyerek kapıyı ardına kadar açtı ve koşar adımlarla oradan uzaklaştı, Ariana daha bir şey söyleyemeden hizmetkar, şatonun büyük avlusunda kayboluverdi. Bu olaydan bir kaç dakika sonra şatodan gelen müzik sesleri kesildi.etraf artık iyice kararmıştı, içindeki korku git gide artıyor ve göz bebekleri büyüyordu...soluğu kesildi ve bir kayanın üstüne oturdu. Gökyüzünü seyretmeye başladı.

Ve bir ses geldi....

Hikayemize katkıda bulunan yazarlarımız;
Angelica
Leonard
Mezguaşe
Nicely
Pardus
Şela
ve Tristus'a teşekkürler.

2. bölümde görüşmek üzere...