30 Aralık 2008 Salı

Mantıklı olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu...

Herkes her gün açıklayamadığı tuhaf olaylar yaşar elbet. Biraz zaman geçtikten ( veya insan beynine bişeyler uyduracak vakit tanındıktan ) sonra o olaylara mantıklı bir kılıf uyduruluverir.

Günümüzde şarlatanlar öyle çoğalmıştır ki, akıl almayan herşey "mutlaka bir hilesi vardır" düşüncesiyle mantık tarafından otomatikman bertaraf edilir. Hatta bazen mantığın üstün çabaları yardımıyla gerçekte hilesiz olan olgulara bile bir hile yakıştırılıverir.

Peki ama gerçekten herşeyin altında bir hile var mıdır? Yoksa bazı şeyler açıklanamasa bile gerçekten oluyor mudur?

Cevap bulamadığım konulardan biri...

22 Aralık 2008 Pazartesi

Güneşin duru ışıkları


İlginçtir, insanlar söz oyunlarında, belagatlı konuşmalarda marifet göstermenin bir sanat olduğunu sanar, öylesine gizli, öylesine belirsiz laflar çarpar ki karşısındakine. Sanki kim daha belirsiz, daha iyi laf çarparsa bir yarışı kazanacakmış gibi rekabete girerler. Hatta bir üst seviyeye çıkıp, karşısındakini dinlemeye bile tenezzül etmeden, hayatı pahasına muhalefet yapmayı kıvanç nedeni olarak görenler bile ortaya çıkmıştır.

Peki ya bu sözde "sanat"ın gizli "ilmi"ni bilmeyenlere ne olur? Ben söyleyim, çok mutlu olurlar, hiç bilmezler başkalarının kötü düşüncelerini, çünkü bilenler bilir, bu ilmin sırrı karşısındakin yüzüne güneş misali gibi gülümseyip, diliyle en leziz kurabiyeler kadar tatlı görünen içi zehir dolu kelimeler savurmaktır. Kim daha etkili bir zehri daha iyi saklarsa o kazanır. Bu ilmin sırrını bilmeyenler de mutlulukla dolu sanki onu seven kişiler çokmuş yalanına inanarak, hoplaya zıplaya gezerler, gözleri kapalı onlara güvenirler.

Sonra aralarından bazı şanslılara ( veya şanssız mı denmeli, tayini size kalmış ) acıyan bir melek gelir gökyüzünden. Onlara kıyamaz o merhamet dolu melek, gerçeklerin küçücük bir parçasını, belki kendilerini savunmayı öğrenirler umuduyla, onlara açıklar dayanamayıp.

Sonra hiç kimseye güvenemeyen insan profili ortaya çıkar bu şanslı (!) kişilerde. Her şeyden şüphe eden, her lafın altına üç kere bakan, her adımda bir içsel çekişme yaşayan insancıklar. Sorsanız mutlu olduklarını bile söyleyeceklerdir.
Ama mutlular mıdır? Hayır.

Nerden mi biliyorum? Çünkü, sonunda bana acıyan gardiyan meleğim de bana bir işaret gönderdi, gerçeklerin küçücük bir kısmını da olsa gösteren bir işaret. Evet kendimi salak yerine konmuş hissettim, kendimi suçladım, kendimden nefret ettim. Ama kimbilir belki de Tanrı da bana acıdı ve yanlış düşündüğümü gösterecek bir kişiyi önüme koydu.

Şimdi mutlular mıdır? Evet.

Aslında bunun anlamı:
Bütün bu nefret ettiğim özellikler gerçekte beni ben yapan özellikler. Daha da önemlisi bir zayıflık değil bir erdem kategorisine konulması gereken özellikler. "Bu benim karanlığım değil, aksine ışığım." demem gereken özellikler.

Size sesleniyorum karanlıktan konuşanlar, ironik imaların gizli dehlizlerinde yaşayanlar! Bir gün canınız sıkılırsa, gerçeklerin gün ışığı kadar berrak olduğu, insanların içi ile dışını ayıran sınırların tatlı bir bahar meltemiyle kaybolduğu bahçelerime sizi de beklerim. Sakın ola yalanlarınızı, imalarınızı, muhalefetinizi beyhude zahmetlerle taşıyıp yorulmayınız. Saf, temiz insanların ışıkla yıkanmış bedenleri üzerinde sizin karanlık çamurlarınız leke bırakamaz çünkü.

Ben olduğum gibiyim, içi dışı bir, saf ve temizim. Beni böyle kabul edip sevenlere sevgim sonsuzdur, ancak yine de aflarını istirham ederim. Zira onları, karanlık kimliklerini ustalıkla saklayanlardan ayırt edebilecek ilim bana bahşedilmedi henüz. Altımda başka bir ben arayan karanlık insanlar, siz de lütfen kusuruma bakmayın, sizi de çok seviyorum lakin beraberinizde getirdiğiniz o meşum sanatı pek bilmiyorum, olur da zevkinize eşlik edemezsem sizinde affınızı istirham ederim.

Kalın sağlıcakla.

21 Aralık 2008 Pazar

Eh

Açıkçası çok fazla çeviri yapacak vaktim olmadığından, Deli'nin öyküsüne ara verme kararı aldım. Çevirileri tamamladıktan sonra başlayacağım muhtemelen. Gelelim daha güncel mevzulara...

15 Aralık 2008 Pazartesi

Bölüm 6 - Aşıklar


Deli enerjik, güven dolu ve hedefinin bilincinde, nereye gitmek istediğinden ve ne yapmak istediğinden emin bir şekilde yol ayrımına varmıştır. Ama önünde iki seçenek olmasına rağmen karşısındaki seçenekler onu bir çıkmaza sokmuştur. Meyve vermiş bir ağaç gitmeyi hedeflediği yolu işaret ederken diğer yolu işaret eden çok daha başka bir şey vardır, bir bayan.

Deli daha önce de kimisi bu bayandan daha çekici ve güzel olan birçok kadın görmüş ve tanımıştır, ancak bu defa her nasılsa bir şeylerin farklı olduğu hissine kapılır. Sanki bir aşk meleği onu kalbinden aşk okuyla vuruvermiştir. Onunla konuştukça, Deli bu duygularının, sanki hayatı boyunca eksikliğini hissettiği kayıp bir parçayı sonunda bulmuş gibi, giderek şiddetlendiğini fark eder. Onun da aynı şeyleri hissettiği apaçıktır, zira adeta bir melek gökten inip ruhlarını görünmez bir bağla bağlamışçasına; konuştukça aynı şeyleri düşünüp, birbirlerinin cümlelerini tamamladıklarının bilincine varır Deli.

Aslında planı meyve veren ağacın olduğu yolu tercih etmek olmasına, ve kadını da yanına almasının, hele hele farklı bir yol seçmesinin ona epey sorun yaratacağını bilmesine rağmen, onu arkada bırakmaya cesaret edemeyeceğini biliyordu. Tıpkı o meyve ağacı gibi, kadınında onu hedefine ulaştıracağına gözü kapalı inanmaktadır. İlk hedefinden ne kadar uzakta olursa olsun, geleceğin onda yatmakta olduğu hissinden kurtulamayan deli, sonunda kadını seçer ve beraber bambaşka bir yolda yürümeye başlarlar.

5 Aralık 2008 Cuma

Bölüm 5 - Papa


Geleceğini inşa etmek üzere kendine somut bir temel oluşturmuş olan Deli’nin aklına aniden bir korku düşer. Ya emek verdiği her şey ondan söküp alınırsa? Veya çalınır, kaybolur ya da yok edilirse? Ya yeterince yeterince iyi bir temel oluşturamazsa? Bu korkuların onda yarattığı panikle, kutsal bir yere gitmeye karar verir ve orada bilge Papa ile karşılaşır. Rahip adaylarının, onun öğretilerini öğrenip yaymaya hazır, Papa’nın önünde diz çöker olduğunu gören Deli, Papa’ya korkularını anlatmaya karar verir ve ona bunlardan nasıl kurtulabileceğini sorar.

“İki seçeneğin var” diye başlar Papa, bilgelik dolu bir sesle, “Ya kaybetmekten korktuklarını geride bırakırsın, böylece senin üzerindeki hakimiyetleri sona erer, ya da korkuların gerçekleştiği takdirde yine de sana kalacak olanları düşünürsün”. “Sonuçta,” diye devam eder Papa, “üzerinde uğraştığın her şeyi kaybetsen bile, edindiğin tecrübe ve bilgi yine de sana kalır, değil mi?”

Şaşırtıcı derecede basit ama bir o kadar da doğru olan bu tavsiyeyle Deli, korkularının yersiz olduğunu anlar ve hayata meydan okumak üzere mabetten çıkarak bir kez daha yola koyulur.

4 Aralık 2008 Perşembe

Bölüm 4 - İmparator


Büyücü Deli’ye hayatını seçme şansı sunmuş ve Deli, Başrahibe’nin yardımıyla seçimini yapmıştır. İmparatoriçe’nin yardımıyla hayatını nasıl geliştireceğini de öğrenen Deli, şimdi onu denetlemeyi de öğrenmelidir, ama nasıl? Deli bu düşünceler içindeyken yolu onu kudretli İmparator’un taştan tahtına kadar getirir. Deli, İmparator’un emirlerine nasıl hevesle ve hızlı bir şekilde itaat edildiğini, ülkesinin nasıl kusursuzca yönettildiğini görünce çok şaşırır. Saygılı bir şekilde, İmparator’a bunu nasıl başardığını sorar. İmparator ona döner ve: “Güçlü bir irade ve somut bir temel” diyerek devam eder. “Hayalperestlik, yaratıcılık, içgüdü, sabır bunların hepsi çok güzel erdemlerdir ancak yönetmek için kişi cesur, atılgan ve her şeye hazırlıklı olmalıdır.”

Artık yönetilmekten ziyade yönetmeye hazır olan Deli, yeni bir hedefle tekrar yola koyulur…

3 Aralık 2008 Çarşamba

Bölüm 3 - İmparatoriçe


Geleceğine ne şekil vereceğine karar vermiş bir halde yoluna devam eden Deli, amaçlarının tamamen gerçekleşmesi konusunda epey sabırsızdır. Bu esnada İmparatoriçe ile tanışır. Rüzgarda güneşin ışıklarıyla oynaşan altın buğdaylar kadar sarı saçları, yıldızlarla bezeli bir taçla süslü, üzerinde nar desenli bir sabahlık ile güzel İmparatoriçe, bereketli tarla ve meyve bahçeleriyle sarılı tahtında dinlenmektedir.

Diz çöken Deli hikayesini İmparatoriçeye anlatmaya başlar. Onu dinleyen İmparatoriçe, tepedeki güneş gibi insanın içini ısıtan bir tebessümle Deli’ye şu nasihatı verir: “Tıpkı yeni ekilmiş tohum ya da ana rahmindeki çocuk gibi, yeni bir yaşam, yeni bir aşk, yeni bir oluşum son derece hassastır. Büyümek için bereketli bir toprak, sabır ve bakım ister, senden sevgi ve ilgi bekler. Ancak o zaman çabaların meyve verecektir.”Geleceğini kurmak ve şekillendirmenin zaman isteyen bir çaba olduğunu anlayan Deli, İmparatoriçe’ye şükranlarını sunarak oradan ayrılır ve yoluna devam eder.

2 Aralık 2008 Salı

Bölüm 2 - Başrahibe


Yoluna devam eden Deli, ay ışığı altında iki sütunun arasında kurulu bir tahtta oturan güzel ve gizemli bir bayanla karşılaşır. Daha önce karşılaştığı büyücüyle adeta tezat oluşturur gibi, büyücünün konuşkanlığına karşı sessiz, hareketliliğine karşı durağan, ayakta oluşuna karşı sakince oturan, parlak güneşin altında oluşuna karşı ayın yumuşak ışığındaki bu eylemsiz bayan, Başrahibe’dir. Deli onun duruşu kadar kendi hakkındaki bilgisinden de etkilenir ve ortaya büyücünün ona verdiği kılıç, kadeh, asa ve diski koyarak “Benim hakkımda bu kadar bilgi sahibi olduğunuza göre, belki de bana yardımcı olabilirsiniz” diye söze başlar. “Büyücü bana bu araçları gösterdi, fakat şimdi bir kararsızlık içindeyim. Bunlarla yapabileceğim öyle çok şey var ki, bir türlü karar veremiyorum”. Deli’ye cevap olarak Başrahibe bir çift antik parşömen uzatarak “Bunlar karar vermene yardımcı olacaktır” der. Başrahibe’nin tahtının önünde yere oturan Deli, parşömenleri okumaya başlar. Sonunda Deli, ne isteyeceğine, nereye gideceğine, ne yapacağına karar verebilecek hale gelmiştir. Başrahibe’nin ona gösterecek daha bir çok gizemi --o nar desenli perdenin ardında nelerin gizli olduğu gibi-- olduğuna emin olmasına rağmen, odaklanmış ve hazır olduğuna kanaat getirerek ayağa kalkar ve Başrahibe’ye teşekkür ederek oradan ayrılır. Ancak giderken Başrahibe’nin, tahtın arkasında akan köpüklü derelerin huzurlu sesinden güçlükle ayırt edilebilen son fısıltıları kulağına gelir.

“Yolların en gizemlisinde yürümeye hazır olduğunda, tekrar karşılacağız…”

1 Aralık 2008 Pazartesi

Bölüm 1 - Büyücü

Yolunun üzerinde, Deli'nin ilk karşılaşağı kişi Büyücü olacaktır. Yetenekli, kendine güvenen, başının üstünde sonsuzluk şeklinde bir ışık halesi taşıyan Büyücü, Deli'yi adeta hipnotize eder. Öyleki Büyücünün isteğiyle, omzundaki çıkını ona vermekte tereddüt etmez. Asasını gökyüzüne, boştaki elini ise yeryüzünün merkezine doğrultan Büyücü, Deli'nin bihaber olduğu mistik güçleri yardımına çağırırır ve aynı anda çıkının düğümü, içindekileri ortaya sererek çözülüverir. Deli'nin gözünün önünde Büyücü tek bir sözüyle gelecek yaratmış, bütün olasılıklar, tercih edebileceği tüm yol ve seçim varyasyonlarını önüne sermiştir. Akıl ve iletişimin keskin kılıcı, maneviliğin ve azmin kızgın asası, aşk ve diğer duygularla dolup taşan kalplerin kadehi ve son olarak emek, varlık ve bedenin madeni diski. Bu araçlarla Deli, hayatına istediği şeyi ekleyip istediği şekilde hayatını şekillendirebileceğini anlar. Fakat asıl şu soru her zaman akla takılmıştır. O aletler büyücünün hüneriyle mi oluşturmuştur, yoksa aslında başından beri orada gizli bir halde kendini ortaya çıkaracak benliği mi beklemektedirler? Ve bu gizem hakkında belâgatlı büyücümüz tek kelime etmemekte kararlıdır...

Bölüm 0 - Deli


Bütün dünyevi varlığı küçük bir çıkında, Deli nereye gittiğini bilmeden gezer. Rüyalar ve hayallere öylesine dalmıştır ki, ne kenarından düşmek üzere olduğu uçurumun farkındadır, ne de bileklerini dişlemeye çalışan köpeğin...

Sadece yürür...

Yolu onu nereye götürecektir kim bilir...