6 Eylül 2009 Pazar

Ayin

"Yapabilirim, yapabilirim ve yapmalıyım!"

Kendi kendine söylene söylene odada bir ileri bir geri yürüyordu. Önceki denemesinin başarıya ulaşamadığından korkuyordu, ve bu nedenle bir süredir ikinci bir deneme yapma düşüncesindeydi. Sonunda kararını vermişti, bu gün bunun için seçilmiş bir gündü, ve tekrar deneyecekti.

Önce bu iş için seçtiği müziği açtı, sonra yavaşça sırt üstü halıya uzandı. "Bu kez basit bir düğümden fazlası gerekecek." diye düşündü. Sistematik bir şekilde elindeki ipe özel bir düğüm attı, sonra bu ipi göğüs kafesinin üstüne yerleştirdi. Aslında solar plexus'un, ya da diğer ismiyle güneş sinir düğümünün üstüne yerleştirmesi gerekiyordu, ama böyle kapsamlı bir deneme yapmayalı uzun zaman olmuştu, ve solar plexus'un nerede olduğunu hatırlayamıyordu. "Önemli değil" diye düşündü, "Aslolan hep inanç olmuştur".

Müzik ilerlerken o, bacaklarını ve kollarını bir yıldızın kollarını temsil etmek üzere genişçe açtı. Sonra sağ elini yavaşça alnına dokundurdu, buradan sol dizine işaret etti, ardından sağ omzuna parmaklarının ucuyla dokundu, doğrusal bir şekilde sol omzuna geçip oradan çizdiği zahiri çizgiyi sağ dizine yönlendirdi ve alnına tekrar dokunarak hayalindeki şekli tamamladı. Bir enerji çemberi aniden zihninden belirip çizdiği şeklin etrafını sararak onu daha tanıdık ve bütün hale getirmişti, bir pentagram haline...

Müzik beklediği ilk vurgu notasına eriştiğinde bedeni kasıldı, enstrümanlar ve melodiler büyülü konfetiler ve kuyruklu yıldızlar gibi gözlerinin önünde bir anafor yaratmıştı. Bir kez daha bilincini gökyüzüne iterken bedeni tekrar kasıldı, ve kozmik enerjiye eriştiğini hissettiğinde gevşedi, adeta beyaz bir ışık sütunu içine girmiş gibiydi... Huzur dolu...

Bir süre bedeninin gevşemesine izin verdikten sonra harekete geçmeye karar verdi. Bilinci artık serbest olduğu için kendini beyaz ışık sütunu boyunca uzaya yükseltmeye başladı, ilerlerken müzikle uyumlu bir şekilde evrenden kozmik enerjileri çağırıyordu. Bütün hatları açıkta kalmış olan astral bedeninin etrafında bir romalı gibi beyaz bir kıyafet oluştu ilkin; bileklerinde uçuşan enerji şeritleri ortaya çıktı ardından, ve bu görünümü aniden ortaya çıkan bir çift beyaz kanatla tamamladı. Ama hala görünüşünden tatmin olmamıştı, yarattığı astral imaj fevkalade olmasına rağmen yaptığı ayinin amacına uymamıştı, bu nedenle kendini kanatlı bir unicorn'a dönüştürmeyi tercih etti. "İşte şimdi oldu." diye düşündü memnun bir şekilde.

Müziği dinlediğinde, son vurgu noktasına yaklaştığının farkına vardı, hedefine bir an önce ulaşmalıydı, ve dönüştüğü Unicorn formunda ışık hızıyla tekrar dünyaya atıldı. Bir saniye içinde hedefinin evini bulmayı başardı, oluşturduğu astral form pencereden içeri girerken perdeleri hafifçe dalgalandırmıştı. Hedefini bulduğunda müziğin vurgu noktasına saliseler kalmıştı.

Ve bir kez daha müziğin ritmine kapıldı, uzayın derinliklerinden gelen melodilerin enerjisini boynuzunda topladı ve karşısındakini gökkuşağının tüm renkleriyle yıkadı, bu tedavi ritüelini uzun zamandır kullanmamış olmasına rağmen içgüdüleriyle kozmik enerjiyi büktü, ve kendi iradesine uygun olarak iyileştirmeye odaklanmış bir şekilde tekrar yaymaya başladı. Topladığı tüm enerjiyi yoğun bir ışıma şeklinde yaydıktan sonra gözlerini açtı.

Müzik sona ermişti, ve tekrar odasındaydı...

Hedefinin ne hissettiğini biliyordu, ayin boyunca sürekli ismini ve iyileşmesini söylediği için muhtemelen kulağı epey bir çınlamıştı. Hatta olumlu düşünceler içinde olduğunu hesaba katarsa sağ kulağının çınladığını bile söyleyebilirdi.

Peki ya iyileşecek miydi? "Bunu zaman gösterecek." diye düşündü. Ve her ayinden sonra olduğu gibi, acıkan karnını doyurmak için mutfağa yöneldi...

4 Eylül 2009 Cuma

Müzik & Tedavi

Müzikle tedavi çalışmalarından güzel neticeler elde ediliyor. “Müzik ruhun gıdasıdır” sözüne artık “ kalbin de gıdasıdır” demek gerekiyor.

Çünkü ABD'li bilim adamlarının yaptığı bir araştırma bunu destekler nitelikte. ABD Maryland Üniversitesi Tıp Merkezi Kardiyoloji Merkezi Başkanı Dr. Michale Miller sevilen bir müziğin dinlenmesi sırasında kan damarlarının genişlediğini söylüyor. Miller, “Kan damarları o sırada tıpkı kahkaha atıldığı veya kanla ilgili ilâç alındığı sıradakiyle aynı derecede genişliyor” demiş. Damarlar açıldığında kan daha sakin ve düzenli akmaya başlıyor ve bu sırada kalp krizleri ve felçlere yol açan pıhtıların oluşması azalıyormuş. Yapılan araştırmaya göre gönüllüler sevdikleri müziği dinlerken kan damarları % 26 oranında genişlerken, hoşlanmadıkları müziği dinlediklerinde ise % 6 oranında daralıyormuş.

Ameliyatlarda da müzik kullanılıyor..
Doğuştan beyinsel engelli Nathalie henüz 3 yaşında bir çocuk. Nathalie'nin nefes alış verişini düzenlemek için bir hortum takılması gerekmiştir. Ancak küçük kız el ve ayaklarıyla bu yabancı cisme karşı koymaktadır. New York taki Tıp Merkezi'nde sakinleştirici ilâç yerine müzik tercih edilmiş. Dr Joanne Loewy yatağın ucuna monte ettiği trompete birkaç defa vurarak Nathalie'yi sakinleştirmeyi başarmış. Doktor, trompete her vurduğunda küçük kızın kalp ritimleri ve soluk alış verişi düzene girmiş. Almanya'nın Hellersen Spor Hastanesinde ise hastalar müzik eşliğinde ameliyat edilmeye başlanmış. Hastanenin anestezi uzmanlarından Ralph Spintge, ameliyatlarda hastalara verilen sakinleştirici miktar kısa sürede yarı yarıya düşerken müzikle yatışan hastaların daha kısa sürede iyileşerek taburcu edildiği belirtiliyor.
Colorado Üniversitesi'nin 1996 yılındaki üç haftalık çalışmasında 10 felçli hastaya her gün 30 dakika olmak üzere ritmik uyarıcı müzik dinletilmiş. Bu hastaların yürüme becerilerinde bariz bir gelişme olduğu gözlenmiş. Müzik terapisti Deforia Lane müziğin çocuklarda bağışıklık sisteminin işlevini arttırdığını vurgulamış. Terapistler “hoşunuza giden müzik ihtiyacınız olandır” diyorlar. Türkiye'de de bazı doktorların ameliyatları müzik eşliğinde yaptığını medyada okuyoruz.

Müzikle tedavi Osmanlıda başlamıştı.
Tarihçiler Ortaçağ Avrupa'sında zihinsel engelli insanları tedavi etmeyi bırakın ölüme terk ettiklerini söylerler. O dönem Osmanlı toplumunda bu hastalara nasıl yaklaşıldığının en bariz göstergesi ise tabiî ki dört bir tarafa yayılmış darü'ş-şifalardır. Bunlardan birini Edirne de görmüş ve gezmiştim. Yemyeşil bir mekânda, gürültüden uzak, huzurun kaynağında ehil ellerde suyun, müziğin iyileştirici özelliğiyle tedavi olan hastalar. Farabi, İbni Sina, Haşim Bey, Hasan Şuri gibi yazarların eserlerinde hangi makamların hangi hastalıklara iyi geldiği anlatılır. Meselâ Rast makamının felce, baş ve göz ağrısına, Uşşak makamı ayaklara iyi gelmekle birlikte ayrıca uyku ve insana gülme hissi vermekte, Hüseyni makamı karaciğer kalp, Nihavent kan dolaşımı, kaslar, Saba makamı (sabah ezanının okunduğu makam) cesaret ve kuvvet, Segah kalp, beyin için fayda sağlamakta olduğu ifade edilir. Elbette bu bilginin uzun süren tıbbî araştırmalarla desteklenmesi önemli. Yıllardır müzikle tedavi konusunda çalışan ve Tümata isimli müzikle tedavi grubunun kurucusu Doç Dr. Rahmi Oruç Güvenç şunları söylüyor: “Müzikle tedaviyi en çok stres, depresyon, şizofren gibi psikolojik rahatsızlıklar ve çeşitli ağrılarda kullanıyoruz. Örneğin depresyon sevilen bir objenin kaybıyla oluşur. Müzik sevilen ve kaybolan objenin yerine geçer. Müzik duygulardaki blokları açarak gevşemeyi sağlar. Suyun akışı ile kişinin suyun bir kolu olma bağlantısı kurulur.”

ALINTIDIR...